Burçin BIYIK & Merve EREM

twitter

.

.

En Çok Şukulananlar

İzleyiciler

Blogger tarafından desteklenmektedir.
30 Ekim 2013 Çarşamba

Kalbime gel sevgilim.
Bu akşam çık gel.
Gel ki, bu kalbin atışları hızlansın.
Gel ki, bu kalp organ olmaktan çıksın.
Gel ki, nefes alayım.
Gel..


Posted via Blogaway
27 Ekim 2013 Pazar

Bazen bilinçli ya da bilinçsizce bir cümle kurar 'en sevdiğim' dediğin insan. Kurduğu o cümle değil de altında yatan anlam yaralar seni. Çünkü onun o anlamla söylediğini bilirsin. Çünkü o'nu en iyi sen tanırsın. Ne demek istediğini, düşüncelerini en iyi sen bilirsin..
Tam şurana oturur o kelime. Her hatırladığında kalbini acıtır, için yanar. Hatırlamak içinse yutkunman yeterlidir. Boğazında bir düğüm olur her yutkunuşta sayısız bıçak batar hem boğazına, hem kalbine, hemde duygularına..
Sonra ne boğazının acısını, ne kalbinin ağrısını, ne de duygularının çığlıklarına çare bulabilirsin...
İlk alarmı gözlerin verir, hafiften dolmaya baslar. Ama dudakların gözlerinin teslim oluşuna sessiz kalamaz, 'iyiyim ben' diyerek hafif tebessümle sımsıkı sarılır en sevdiğine. Sanki sarılsa geçecekmiş gibi bir umutla...

Posted via Blogaway


Posted via Blogaway

Bir şarkıcı ne kadar yaşamışa acı, o kadar değerlidir parçaları.
Ve sen ne kadar içindeysen hayatımın, o kadar zirvesindeyim yaşamın.
Uyuyan bir bebek nasıl masumsa annesinin gözünde, gözlerimi kapadığımda sende farksızsın benim hayallerimde. Ve artık sevgilim  hiç bir bant kapatmıyor yaramı. Hiçbir merhem deva olmuyor derdime. Dönüyorum dünya denilen bana verilmiş eksenimde.


Posted via Blogaway

Sana hep; sen dilimden istemsizce dökülen sözlere degil de, kalbimin söylediklerine kulak ver derdim. Çünkü sözler hep alıntıdır aslında başkalarına aittir. Oysa hislerimiz, duygularımız öyle mi? Onlar her zaman en doğrusunu söyler hiçbir zaman seni aldatmaz, kandırmaz, sana özeldir..

Bana ihanet eden dilimin sana git diye haykırışında neden sırtını dönüp gitmek yerine elini kalbime koyup onun ne dediğini dinlemedin?
Peki neden gözyaşlarımın okyanus olup o lanet olası kelimeyi pişmanlıkla ve hıçkırıklarıyla  silip süpürüşünü izleyecek kadar beklemedin?
Neden verilen sözleri yetim bırakıp elini tutmak yerine üzerine bir kürek daha toprak attın?
Bir çırpıda bizi silmek için sanki o kelimeyi yıllarca beklemiş gibiydin... Ve sen gittiğinden beri yüreğim adı konulmamışım bir acının vazgeçilmez kölesi.

Posted via Blogaway


Posted via Blogaway
25 Ekim 2013 Cuma
Göz kapakların açık kalmış ve ben ayazındayım siyahının...

Noktası koyulmamış cümlelerin virgülü ne kadar bitkinse koyulmaktan, o kadar mutludur gizli ya da sözde özneler.Yoldan geçen kim varsa içine almış bir han, ne kadar durabilirse ayakta, o kadar sağlamdır bastığın yerler ve bir ağacın gölgesinde ne kadar belirginse gölgen, o kadar varsındır bu hayatta. 

Ve sevgilim elinin sıcaklığı ne kadar kalırsa ellerimde o kadar güleceğim kaderin cilvesine.

Filmlerdeki gibi seviş benimle, gözlerinle ve filmlerdeki gibi bir kaza sonucu kör olsun gözlerin, 
başkalarının gözlerine. Kalbinden geçenleri diz bir ipe, darağacı üstünde.ve kapa bütün kapılarını ülkenin.
Hükümet gibi adamsın vesselam, hüküm et nufüsuma, nefs-i müdafayla dudaklarına yapışmak dileğiyle...

Yapışmak dediysem, öyle japonsal değil, biraz türk, biraz fransız ve biraz bilinçsiz şekilde. Seve seve...

Bu gece, ölümüne şiir yazdım, kalbimin, boş bir defter kadar dolu hayatımın, geçmişimden geçen geleceğimin, gözlerinin, dudaklarının, ellerinin, kokunun, nefesinin, teninin, ölümüne şiir yazdım, yılmadan, usanmadan, neden, niçin diye sormadan, yorulmadan, bıkmadan, bakmadan irisine, kaybolmadan siyahında. Ölmeden ve dirilmeden yanında... 

Şiir yazdım dediysem, öyle edebi değil, gayet edebsiz, sıkıcı ve üslupsuz şekilde.
Gidişin sebepsiz, gidişin sahte. Sevemedim dünyayı sensiz. 
Konduramadım kimseyi hayatımın başrolüne. 
Dolduramadım masallarımda ki yerini, 
Sildiremedim buğulu camlardaki el izini..
Kavanoz kavanoz gözyaşı biriktirdim ardından, olur ya belki sende susarsın bana..
Binlercesi içinden tek bir sorum var sana,
Valizin ne kadar acı aldı giderken?

Ağzımı bıçak açmayarak gözlerimin kiniyle diri diri mezara gömdüğüm çok leşim var benim..
Bazılarının gözünde masumiyeti simgeleyen bir melek, bazılarınınsa şeytanın elçisi olarak nitelendirdiği; içimdeki benle hiçbir zaman tanışamayacakları -intikam hırsına yenilen- dilsiz bir katilim ben.

Posted via Blogaway


Posted via Blogaway
24 Ekim 2013 Perşembe

Birden parmak uçlarım dokunmak, teninin sıcaklığını tüm benliğimde hissetmek istedi. Karşı çıktım ama sana karşı koymak ne kadar zordu tahmin edebiliyor musun?
Edemezsin..
Müptelası olmuştum adeta. Önce teninin sonrada gözlerinin..
Gözlerine bakmaya kıyamıyordum önceleri. Daha sonraları ise bakmaya doyamamaya..
Sesine gelince; sesinde tutku vardı. Tutkulu bir aşkın habercisiydi nefesin. Sana teslim olamamak ne kadar imkansızdi ah bi bilsen.
Gerçi sen neyi bildin ki şimdiye kadar benimkide soru işte..


Posted via Blogaway

Kokunun izini sürerek aydınlığa kavuştuğum labirentin; şimdi ortasında kalmış çaresizce sen tarafından kurtarılmayı bekliyorum. Yardım et sevgili hazretleri kokun sıradanlaşıyor acele et.


Posted via Blogaway
23 Ekim 2013 Çarşamba
Sana hasretim, nasıl bir ağaç hasretse yağmura o biçim hasretim işte. Oysa sen bir yaz mevsimisin bu şehrin. Hani şu haziran, temmuz ayları.. 
Her ne kadar ısıtıyorsa uzak güneşin beni yinede özlüyorum seni hani şu çöldeki ağaç misali.
22 Ekim 2013 Salı
Aynı iklimlerin soğuğunda üşüyorsak,,
Aynı şehirlerin gizli saklı köşelerine atıyorsak ruhumuzu,,
Aynı pazar yerlerinde satılıyorsa yasak meyvemiz,,
Aynı harflerle kuruyorsak cümlelerimizi,,
Aynı yerden gelip aynı yere gideceksek eğer,,
Aynı kefenlerin esiriysek,,
Aynı anda ben seni, sen kendini düşünüyorsan bir farkımız yok demektir. 
Aynı aşka asıyoruz kemiklerimizi.
Ve sevgilim, dudaklarımdaki nefesin ne kadar geç azalırsa, o kadar dayılanacağım azrailin soyuna. Dayılanmak dediysem; öyle birinci dereceden değil, tamamen soysuz.
Soysuz ve onursuz bir şekilde...
Adın batsın dudaklarımdan dilime ve titanic gibi çıkarılmamak üzere kal içimde
... dua kayıptı, kayıp cevaptı, cevap hep başkaydı.. O bile inanmıyor bize!
Mesafeler vardı...
Ona ulaşmayı engelleyecek kilometreler.
Mesafe dediysem öyle şuradan şurası değil ha, kavuşmak için Ferhat gibi
dağ taş yarman gereken mesafeler.

Engeller vardı... 
Binlerce her yere usulca yerleştirilmiş tuzaklar.
Engel dediysem öyle atletlerin dört nala koşup atladıkları demir yığınları değil ha, 
bir dilsizin sağıra "nasılsın?" demesi gibi duyulması, söylenilmesi güç engeller.

Ve sonra yüzü geldi aklıma...
Gözleri, dudakları, burun delikleri, kaşları. Sağ yanağında
yüzünü güzelleştiren beni. Kısacası aklımın bi köşesinde duran ve ne zaman vazgeçecek 
olsam saklandığı yerden çıkan hayali. 
Sonrasında ne büyük mesafeler ne de gizlice
döşenmiş bubi tuzakları engelleyebildi beni.